Atatürk Ülkesi ve milleti için neler yaptı?

Atatürk Ülkesi ve Milleti İçin Neler Yaptı?

Mustafa Kemal Atatürk’ün memleketimize ve milletimize kattıklarını düşündüğümüzde, gerçekten de hayatımızın her alanında onun izlerini görüyoruz. Deneyimlerime göre, bu mirası anlamak için birkaç temel alana odaklanmak gerekiyor.

Bağımsızlık ve Ulusal Egemenlik

Atatürk’ün en büyük ve en kalıcı eseri, kuşkusuz Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmasıdır. Birinci Dünya Savaşı sonrası paramparça olmuş bir imparatorluktan, kendi küllerinden doğan bağımsız bir devlet yaratmak, öyle sıradan bir başarı değil. Düşünsene, 1919’da Samsun’a çıktığında ülkenin durumu neydi? İşgal kuvvetleri dört bir yanımızı sarmış, vatanın dört bir köşesi paylaşılmıştı. İşte o noktada, Atatürk’ün liderliğinde başlayan Kurtuluş Savaşı, sadece topraklarımızı değil, milletin onurunu da kurtardı.

Bu savaşın en çarpıcı yanlarından biri, halkın kendi kaderini tayin etme hakkını (ulusal egemenlik) temel almasıydı. Saltanatın kaldırılması ve ardından Cumhuriyetin ilan edilmesiyle, milletin egemenliği kayıtsız şartsız millete bırakıldı. Bu, dünyada pek az örneği olan, devrim niteliğinde bir adımdı. Artık padişahın değil, halkın sözü geçerliydi. Bu egemenlik anlayışı, günümüzde bile demokrasimizin temel taşıdır.

Laiklik ve Modernleşme

Atatürk’ün ülkemiz için yaptığı bir diğer devrimci hamle de laiklik ilkesini benimsemesidir. Dini ve devleti birbirinden ayırarak, toplumun her kesiminin özgürce inancını yaşayabilmesini sağladı. Medreselerin kapatılması, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile tüm eğitim kurumlarının Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanması, şapka ve kılık kıyafet devrimi gibi adımlar, Türkiye’yi çağdaş bir devlet yapısına kavuşturdu. Örneğin, daha önce dini kurallara göre işleyen birçok alan, artık akıl ve bilimin ışığında yeniden düzenlendi.

Bu modernleşme çabası, sadece yönetimsel değil, aynı zamanda toplumsal bir dönüşümü de beraberinde getirdi. Kadın haklarının tanınması ve siyasi hayata katılımlarının sağlanması (örneğin, 1934’te kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınması, birçok Avrupa ülkesinden bile önceydi), toplumun yarısını oluşturan kadınların toplumsal hayatta aktif rol almasının önünü açtı. Bu, gerçekten de ileri görüşlü bir adımdı.

Eğitim ve Kültür

Atatürk, eğitimin ve kültürün bir milletin yükselişindeki önemini çok iyi biliyordu. “Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.” sözüyle de bunu açıkça vurgulamıştır. Okuma yazma oranının çok düşük olduğu bir ülkede, Harf Devrimi ile Arap alfabesinden Latin alfabesine geçiş, okuryazarlığı artırmada büyük bir adımdı. Millet Mektepleri’nin açılması ve 1928’de bizzat Atatürk’ün başöğretmenliğini üstlenmesiyle, kısa sürede milyonlarca insan yeni harfleri öğrendi.

Ayrıca, Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu gibi kurumların kurulmasıyla, Türk milletinin kendi tarihini ve dilini bilimsel yöntemlerle araştırması, geliştirmesi ve tanıtması sağlandı. Anadolu’nun dört bir yanındaki arkeolojik kazılar, Türk kültürünün köklerini ortaya çıkarmaya yardımcı oldu. Bunlar, sadece geçmişi değil, geleceği de inşa etme çabalarıydı.

Ekonomi ve Sanayi

Atatürk, ülkenin bağımsızlığının ekonomik bağımsızlıkla taçlanması gerektiğine inanıyordu. Bu nedenle, “Yeniden büyük devlet kurmak için her şeyden önce kendi milli kültürünü kendi milli hislerini en yüksek seviyede yapmak lazımdır.” derken, ekonomik kalkınmayı da göz ardı etmedi. Devletçilik ilkesiyle, özel sektörün henüz gelişmediği alanlarda devlet eliyle fabrikalar, sanayi kuruluşları kuruldu. Sümerbank, Etibank, Demirbank gibi kurumlar, sanayileşmenin temellerini attı. Örneğin, ülkenin ilk şeker fabrikaları, ilk dokuma fabrikaları onun döneminde kuruldu. Bu, dışa bağımlılığı azaltma ve kendi kendine yetebilen bir ekonomi oluşturma hedefinin bir parçasıydı.

Tarımı geliştirmek için de önemli adımlar atıldı. Orman Çiftliği gibi örnek uygulamalarla modern tarım teknikleri yaygınlaştırılmaya çalışıldı. Bu çabalar, ülkenin kalkınması ve halkın refah seviyesinin yükselmesi için atılmış somut adımlardı.

Atatürk’ün bu devrimleri ve çalışmaları, sadece geçmişte kalmış şeyler değil. Bugün sen de bu ülkenin bir vatandaşı olarak onun açtığı yollardan yürüyor, onun mirasıyla yaşıyorsun. Bu topraklarda özgürce nefes alabiliyorsan, eğitim görebiliyorsan, oy kullanabiliyorsan, bunların hepsi onun eseridir. Bu mirasa sahip çıkmak ve onu daha ileriye taşımak hepimizin görevi.