Istanbul Boğazı ve Çanakkale Boğazı nerede oluşmuştur?

İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının Oluşumu

Hani bazen Boğaz'da vapura biner, o muhteşem manzaraya karşı oturursun ya, işte o an o suyun altında yatan jeolojik hikayeyi düşünmüşsündür belki de. İstanbul ve Çanakkale Boğazları öyle bir anda oluşmuş yerler değil. Bunlar, milyonlarca yıl süren devasa jeolojik hareketlerin, iklim değişikliklerinin ve deniz seviyesi salınımlarının bir eseri. Deneyimlerime göre, bu iki boğazın oluşumunu anlamak, aslında yeryüzünün nasıl şekillendiğine dair harika bir pencere açıyor.

Tektonik Hareketler ve Kırılmalar

Her şeyden önce, bu boğazların oluşumunda Anadolu'nun batıya doğru hareket etmesi başrolde. Anadolu levhası, Afrika ve Avrasya levhalarının etkileşimi sonucunda batıya doğru itiliyor. Bu hareket, kendi içinde de birçok kırılmaya ve fay hattının oluşmasına neden oluyor. İstanbul ve Çanakkale Boğazları'nın geçtiği hatlar, aslında bu büyük kırılmaların bir sonucu. Özellikle Kuzey Anadolu Fay Hattı'nın batı uzantıları bu bölgelerde etkili olmuş.

Düşünsene, yerin kilometrelerce altında sürekli bir hareket var. Bu devasa güçler, zamanla kıtaları şekillendiriyor, dağları yükseltiyor ve vadileri oyuyor. Boğazların bulunduğu bu coğrafya da, milyonlarca yıl boyunca bu tektonik baskı altında kalmış. Bu hareketler sonucunda, zeminde çökmeler ve yükselmeler meydana gelmiş. Öyle ki, bu çöken zeminler daha sonra sularla dolmuş ve bugünkü boğazları oluşturmuş.

Deniz Seviyesi Değişiklikleri ve Buzul Çağları

Tektonik hareketler zemini hazırlarken, deniz seviyesindeki değişimler de işin içine girmiş. Özellikle son buzul çağı ve sonrasındaki süreçler, boğazların bugünkü halini almasında kritik rol oynamış. Buzul çağlarında, kutuplardaki buzullar genişlediği için dünya genelinde deniz seviyesi düşer. Tersine, buzullar eridiğinde deniz seviyesi yükselir.

Bu durum, Marmara Denizi ve Ege Denizi arasındaki bağlantıyı doğrudan etkilemiş. Buzul çağlarında deniz seviyesi düştüğünde, bugünkü boğazların bulunduğu yerler karayla kaplıydı. Hatta Marmara Denizi, o dönemde bir tatlı su gölüydü ve Karadeniz ile bağlantısı bile farklıydı. Deniz seviyesi yükselmeye başladığında ise, bu alçak araziler sular altında kalmış ve Ege Denizi'nin suları Marmara Denizi'ne doğru akmaya başlamış. Bu akıntı, zamanla bugünkü boğazların yatağını daha da derinleştirmiş ve genişletmiş.

Örneğin, Kadıköy-Pendik arasındaki sahil şeridinin bile geçmişte çok daha farklı bir coğrafyaya sahip olduğunu, deniz seviyesi yükseldikçe yerleşimin nasıl etkilendiğini düşünmek enteresan. Ya da Çanakkale Boğazı'nın en dar yeri olan Nara Burnu civarında, deniz seviyesi yükselmeden önce Ege Denizi'nin nasıl başka bir yol izlediğini hayal et.

Karadeniz'in Tuzlu Suyunun Rolü

Boğazların oluşumunda ve bugünkü ekosisteminin şekillenmesinde Karadeniz'in tuzlu suyunun Marmara Denizi'ne akışı da önemli bir faktör. Eskiden, deniz seviyesi daha düşükken, Karadeniz ile Marmara Denizi arasındaki bağlantı bugünkü kadar belirgin değildi. Ancak deniz seviyesi yükseldikçe, Karadeniz'den gelen sular, boğazlar aracılığıyla Marmara Denizi'ne akmaya başlamış.

Bu sürekli su akışı, hem boğazların yatağını aşındırmış hem de zamanla deniz tabanında kendine özgü bir yapı oluşturmuş. Bu iki yönlü akış (üstte Karadeniz'den gelen daha az tuzlu su, altta Marmara'dan Karadeniz'e giden daha tuzlu su) boğazların hem coğrafi yapısını hem de canlı çeşitliliğini doğrudan etkiliyor. Çanakkale Boğazı'nın derinliklerinde, özellikle Nara Burnu civarında bu akıntının etkilerini daha belirgin hissedebilirsin. Bu akıntılar, gemi trafiği için de önemli bir etken.

Pratik Bir Öneri

Eğer bir gün Boğaz'ı ziyaret edersen, özellikle vapurla geçerken pencereden dışarı bakıp, o suyun altında yatan milyonlarca yıllık hikayeyi biraz da olsa hissetmeye çalış. Tarihi yarımadanın ve Anadolu yakasının kıyı şeritlerinin zamanla nasıl şekillendiğini, denizin karayla nasıl dans ettiğini düşünmek, sana bambaşka bir bakış açısı kazandıracaktır. Özellikle Çanakkale'de Truva Atı'nın orada durduğu yerin bile aslında deniz seviyesi değişimleriyle nasıl etkilendiğini öğrenmek, insanı gerçekten düşündürüyor.