Tarihin objektif olması ne demektir?
Tarihin Objektif Olması: Neden Önemli ve Nasıl Yaklaşmalı?
Tarihin objektif olması, olayları yaşandığı gibi, kimsenin kişisel görüş, önyargı veya politik çıkarlarını karıştırmadan aktarması anlamına gelir. Bu, tarihçinin kendi duygularını veya günümüzdeki değer yargılarını geçmişe yansıtmaması demektir. Düşünsene, bir olayı anlatırken kendi tarafını tutmak veya bir lideri aşırı yüceltip diğerini karalamak, gerçeği çarpıtmak olur. Tarih biliminin temel amacı, geçmişi olabildiğince doğru ve eksiksiz bir şekilde anlamaktır.
Objektiflik, tarihçinin kullandığı kaynaklara ne kadar dikkat ettiğine de bağlıdır. Bir tarihçi, yalnızca zafer kazananların yazdığı propaganda metinlerine değil, savaşta yenilenlerin günlüklerine, halkın tanıklıklarına veya dönemin farklı sosyal kesimlerinden gelen belgelere de bakar. Örneğin, 1915 olaylarını ele alırken sadece bir tarafın anlatısını değil, o dönemde bölgede yaşayan farklı etnik grupların yazışmalarını, raporları ve hatıralarını da incelemek gerekir. Sadece tek yönlü bakış açısı, tarihi bir olayın tam resmini görmeni engeller.
Deneyimlerime göre, objektiflik tamamen "duygusuz" olmak anlamına gelmez. Tarihçi de insandır ve olaylara karşı bir tepki geliştirebilir. Ancak bu tepkiyi yazısına yansıtmamalı, bilimsel bir tutumla kaynakları değerlendirmelidir. Bu, mesela, bir savaşın acılarını anlatırken bile, bu acıların nedenlerini, sonuçlarını ve kimlerin sorumlu olduğunu, elde ettiği kanıtlarla ortaya koymak demektir. Kendi öfkeni veya sempati duygunu, elindeki belgeleri yorumlamana engel olmamalı.
Somut Kanıtlarla Gerçeğe Yaklaşmak
Objektifliğin temel taşı, somut kanıtlardır. Tarihçiler, yazılı belgeler (devlet arşivleri, mektuplar, günlükler, gazeteler), arkeolojik buluntular (eserler, mezarlar, yerleşim yerleri), sözlü tarih anlatıları ve hatta sanat eserleri gibi çeşitli kaynaklardan yararlanır. Bu kaynakların güvenilirliğini sorgulamak da işin bir parçasıdır. Bir belgenin kim tarafından, ne zaman, hangi amaçla yazıldığını bilmek, onun ne kadar güvenilir olduğunu anlamana yardımcı olur.
Örneğin, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemine dair bilgiler toplarken, sadece saraydan çıkan fermanlara bakmak yeterli değildir. Bir köy imamının tuttuğu kayıtlara, bir esnafın günlüğüne veya yabancı bir seyyahın gözlemlerine de bakmak gerekir. Bu farklı kaynaklar, olayların farklı yüzlerini ortaya çıkarır. 1923'te Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna dair yazılan ilk anılarla, 1950'lerde veya 1980'lerde yazılan anılar arasında bile farklı vurgular ve bakış açıları olabilir. Objektif bir tarihçi, bu farklılıkları göz önünde bulundurarak bir sentez oluşturmaya çalışır.
Senin için de pratik bir ipucu: Bir tarihi olay hakkında bilgi edinirken birden fazla kaynağa göz at. Özellikle farklı görüşleri temsil eden kişilerin veya kurumların anlattıklarını karşılaştır. Örneğin, bir savaş hakkında bilgi edinirken hem savaşan tarafların resmi açıklamalarına, hem de o dönemdeki sivillerin tanıklıklarına bakmaya çalış.
Önyargılardan Arınmak: Zor Ama Mümkün
Her insanın kendi dünya görüşü, yetiştirilme tarzı ve yaşadığı toplumun etkileriyle oluşan önyargıları vardır. Tarihçiler de bu önyargılardan tamamen bağımsız olamaz. Ancak objektiflik, bu önyargıların bilincinde olmak ve onları yazım sürecine karıştırmamak demektir. Bu, bir olay hakkında karar verirken, kendi kişisel inançlarını değil, elindeki kanıtları temel almak anlamına gelir.
Deneyimlerime göre, bu süreç sürekli bir öz sorgulamayı gerektirir. Tarihçi, kendi yazdıklarını sürekli olarak gözden geçirmeli, "Acaba burada bir tarafı mı tutuyorum?", "Bu yorumum kanıtlarla ne kadar destekleniyor?" gibi soruları sormalıdır. Örneğin, Kurtuluş Savaşı'nı anlatırken, sadece kahramanlık hikayelerine odaklanmak yerine, savaşın getirdiği zorlukları, toplumsal etkilerini ve farklı grupların yaşadığı kayıpları da hesaba katmak, daha objektif bir yaklaşım olur. Bu, Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğini anlatırken bile, o dönemin siyasi ve toplumsal atmosferini, diğer aktörlerin rolünü ve alınan kararların ardındaki nedenleri de incelemek anlamına gelir. Sadece bir kişinin her şeyi tek başına başardığı mitini yıkmak, gerçeğe daha yakın bir anlatı sunar.
Senin için öneri: Tarihi bir figür veya olay hakkında okuma yaparken, o figüre veya olaya karşı olumlu veya olumsuz bir eğilimin olup olmadığını kendi içinde sorgula. Eğer bir eğilim hissediyorsan, bunun nedenini anlamaya çalış ve farklı bakış açıları sunan kaynaklara yönel.
Tarihi Yorumlamak: Bilimsel Bir Süreç
Tarihin objektif olması, olayları oldukları gibi bir fotoğraf karesi gibi sunmak anlamına gelmez. Tarih, yaşanmış olayların bir analizi ve yorumudur. Ancak bu yorum, kişisel duygularla değil, bilimsel yöntemlerle, mantık yürütmeyle ve mevcut tüm kanıtların değerlendirilmesiyle yapılır. Tarihçi, olaylar arasındaki neden-sonuç ilişkilerini kurar, dönemin koşullarını göz önünde bulundurur ve farklı yorumları değerlendirerek en olası açıklamayı sunmaya çalışır.
Örneğin, Fransız Devrimi'nin nedenlerini açıklarken, sadece kralın keyfi yönetimini değil, aynı zamanda Aydınlanma düşünürlerinin etkisini, ekonomik sıkıntıları, toplumsal eşitsizlikleri ve halkın beklentilerini de bir arada değerlendirmek gerekir. Tek bir nedene indirgemek, olayın karmaşıklığını göz ardı etmek olur. Yine, bir imparatorluğun çöküşünü anlatırken, sadece askeri yenilgileri değil, aynı zamanda ekonomik yapısını, siyasi istikrarsızlığını, toplumsal değişimleri ve dış baskıları da hesaba katmak, daha objektif bir analiz sunar. Örneğin, Osmanlı Devleti'nin
- Dünya Savaşı'ndaki yenilgisini sadece Almanya'ya bağlanmakla açıklamak yerine, içerideki ekonomik sorunları, siyasi bölünmeleri ve toplumsal hoşnutsuzlukları da incelemek, olayın daha derinlemesine anlaşılmasını sağlar.
Sana tavsiyem şu olur: Okuduğun tarihi metinlerde, yazarın olayları nasıl birbirine bağladığına, hangi neden-sonuç ilişkilerini kurduğuna dikkat et. Kendi aklına yatan ama aynı zamanda belgelerle desteklenen yorumları daha değerli bul.