Uluslararası ilişkilerde realizm nedir ve özellikleri?

Uluslararası İlişkilerde Realizm: Güç ve Hayatta Kalma Sanatı

Uluslararası ilişkiler dünyasına adım attığında ilk karşına çıkacak en temel yaklaşımlardan biri realizmdir. Realizm, aslında çok karmaşık görünen ama özünde oldukça basit bir mantığa dayanır: Devletler, kendi çıkarlarını ve hayatta kalmalarını her şeyin üstünde tutar. Deneyimlerime göre, bu yaklaşımı anlamak, dünyayı okumak için sana çok sağlam bir temel sunar.

Realizmin temelinde yatan birkaç kilit nokta var:

  • Devlet Merkezcilik: Realistler için uluslararası sistemin ana aktörü devlettir. Diğer tüm aktörler (uluslararası örgütler, sivil toplum kuruluşları vb.) devletlerin belirlediği çerçevede hareket eder veya devletlerin çıkarlarına hizmet eder. Devlet, egemen bir varlıktır ve kendi sınırları içinde nihai otoriteye sahiptir.
  • Kendi Çıkarlarını Önceliklendirme: Her devlet, öncelikle kendi güvenliğini ve refahını düşünür. Bu, komşusu güçlü bir devlete karşı askeri bir birikim yapması anlamına gelebilirken, başka bir devletle ekonomik anlaşmalar yapması anlamına da gelebilir. Örneğin, Soğuk Savaş döneminde ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki silahlanma yarışı, devlet merkezciliğin ve kendi çıkarlarını koruma güdüsünün somut bir göstergesidir. İki süper güç de kendi güvenliklerini en üst düzeyde tutmak için devasa askeri teknolojilere yatırım yaptı.
  • Anarşi ve Güvenlik İkilemi: Uluslararası sistem, tek bir merkezi otorite tarafından yönetilmez. Bu duruma "anarşi" denir. Bu anarşik ortamda, her devlet diğer devletlerden potansiyel bir tehdit olarak görür. Bir devletin kendi güvenliğini artırmaya yönelik adımları (örneğin silahlanma), diğer devletler için bir tehdit algısı yaratır ve onların da silahlanmasına yol açar. Bu kısır döngüye "güvenlik ikilemi" denir. 1930'larda Avrupa'daki silahlanma yarışı ve ardından gelen II. Dünya Savaşı, güvenlik ikileminin trajik bir örneğidir.
  • Güç: Realistler için güç, uluslararası ilişkilerin en önemli unsurudur. Güç, sadece askeri değil, aynı zamanda ekonomik ve diplomatik etkiyi de kapsar. Devletler, güçlerini artırarak hem kendi güvenliklerini sağlama hem de uluslararası sistemde daha fazla söz sahibi olma eğilimindedir. Günümüzde Çin'in ekonomik ve askeri olarak yükselişi, güç dinamiklerinin nasıl değiştiğini ve devletlerin bu gücü nasıl kullandığını gösteriyor.

Deneyimlerime göre, bu prensipleri anlamak, güncel olayları yorumlarken sana büyük bir avantaj sağlar. Örneğin, bir ülkenin neden belirli bir ittifaka katıldığını veya neden bir ülkeye yaptırım uyguladığını anlamak için bu temel realist argümanlara bakabilirsin.

Peki, gerçek hayatta bu prensipler nasıl işliyor?

Bir devletin dış politikasını analiz ederken şu soruları kendine sorabilirsin:

  • Bu devletin temel güvenlik endişeleri nelerdir?
  • Hangi devletlerle ittifak kuruyor ve neden?
  • Hangi devletleri tehdit olarak görüyor ve bu tehditle nasıl başa çıkmaya çalışıyor?
  • Ekonomik gücünü uluslararası ilişkilerde nasıl kullanıyor?

Örneğin, Türkiye'nin NATO üyeliğine baktığında, bunun temelinde Sovyetler Birliği'nin tehdidine karşı güvenlik sağlama ve Batı bloğu içinde yer alma isteği yatar. Bu, devlet merkezcilik ve güvenlik kaygısının klasik bir örneğidir.

Realizm, bazen acımasız ve pragmatik görünebilir. Ancak uluslararası ilişkilerin karmaşık ve çoğu zaman belirsizliklerle dolu dünyasında, devletlerin hayatta kalma ve kendi çıkarlarını koruma güdüsünü anlamak, sana daha gerçekçi bir bakış açısı kazandıracaktır. Unutma, her devlet kendi hikayesinin kahramanıdır ve bu hikayede hayatta kalmak en önemli önceliktir.